Efendim okuyanın yüreğinde bir iz bırakır umudu ile…
Ayyaşın biri hanımının düşeceksin bir yerlerde dediğine aldırmadan bulduğu tüm şişeleri kafaya dikermiş. Onu ne ayık gören olmuş, ne cami yolunda bulan. Hayatını bir serkeşliğe harcar dururmuş.
Günün birinde; eve gelmemiş. kadın aramış, taramış sızdığı yerde bulmuş en nihayeti.
Bakmış ruhunu verivermiş olanca ayyaşlığıyla. Üzülmüş kadın, ağlamış.. ne de olsa hayat otağının-ortağı, evinin önemli bir parçasıymış.
Koşmuş ahaliye, yetişin kaldıralım demiş-demişler kılımızı kıpırdatmayız ona…. İmama seslenmiş sonra, demiş imam;” cami yolu bilmezi camiden uğurlayamam.”
Kadın aciz kalmış, bu sefer demiş muhtara:- ne olur baksanız bunada…
hayır cevabı birkez daha tokat olmuş kadına, kanatmış kırık kalbini.
Kadın azimli, demiş ortada kalacak değil ya, kaldırmalı bir usul. Sırtlanmış cesedi, imkanı ölçüsü yıkamış-sarmış kefene gömmeye götürmüş beldenin kabrine..
Muhtar dikilmiş karşısına bu kez ve demiş:
-olmaz gömemezsin bu laşeyi bu yere.Git nereye gömersen göm ama pisletmene burayı bu cesetle, izin vermez bu gönlüm.
Çaresiz kadın, sürümüş günahkar cesedi… şehrin dışına çıkardığında kan ter içindeymiş ki, bir soluk alayım derken düşürüvermiş cesedi.
Uzaktan durumu gören çoban, acımış kadına.. koşmuş bir avaz yardıma.
Demiş kadın: – Allah senden razı olsun efendim, gücüm tükendi, başaramıyacaktım yoksa.
Çoban hikayeyi öğrenince demiş; anlamam bu işlerden ama bişeyler yapayım, gömüverelim bir usul.
Anlamadığı halde, sırf yardımı olsun diye pırpır etmiş yüreği, mırmır etmiş ol-dili bir usul gömüvermiş cesedi.
olay bitti acı kaldı geriye demiş kadın, evinin yolunu tutmuş ama olay bitmemiş yeni başlıyormuş meğer ki…
Birkaç gün içinde imam gelmiş kapıya, ahali ile birlik… demiş, rüyamda beyini gördüm hanım. hali perişan değil, ayyaşın biri ikram bulmaz ki oysa…
İmam sözü sürdürmüş şaşkınlığı büyükmüş;-Cennetlik gibi giyinmiş ikramların arasında hali pürmelali nahoş hiç değil aksine halinden hoşnut idi.
Söyle be-hey hanım! işin aslı ne idi? bilmediğimiz bişey vardı da, haksızlık mı ettik senin ayyaşa ?
Kadın birazda safca başını salladı, dedi:
– Hayır bildiğim bişey yok, göründüğü gibiydi, olsa herhal, önce ben bilirdim.
Konuşmalar bu minval uzamış gitmiş ama sonuç yok imiş. çözememiş hiçbiri, “durumun-aslı-ne?” olayı ortada şimdi.
Gelmiş üzerine konuşmanın beldenin muhtarı aynı rüyayı gördüğünü söylemiş, sorup soruşturup olayın ardını karıştırmış…
Ama nafile olay olduğu gibi,görünenden başka elle tutulur bişey yok ki..
Demiş kadın: – çobana gidelim, o gömerken dedi bişeyler ardı sıra.. belki de biliyordur var ise sırrı günahkar mirasında..
Hep beraber yol almışlar çobana sorup öğrenmek için, lakin sayıp dökmüşler boşa.
Çoban demiş, nereden bileyim ben… varsa bir sırrı, sizdedir o sır, ayyaş aranızdaydı her dem. Ama sen, demişler; mırmır etmişsin ona, ne söyledin de hele belki sır ordadır işte.
Çoban demiş yeniden, ben aciz bir çobanım.. ne okumuş ne yazmış ne de mürekkep yalamışım. İmam olaya soğuk bakınca, kadın taşımış buralara… haline pek acıdım, dedim edeyim yardım, gömelim el birlikte ..lakin çok umutlanma, bilmiyorum hiç dua ne söylerim bilmem üstüne…
O zaman aklıma geldi, dedim dua niyetine:
–Ya Rabbi! buraya misafir gelir, ben ona ikram ederim. Hazırda bişey yoksa, süt sağar içiririm.. Elimden bişey gelmez, yok dilimde hiç dua.. ikram edemeyenim, vekil tayin ettim, gönderiyorum ben Sana…Ya Rab! merhamet eyle, lütfun çok geniş, hazinen bol… bu da benim misafirim gönderdim ol İkramına…..