Konuştukça kerem, sustukça verem olmaktır hayat.
Ey kalbin üzerinde titreyen hüzün!
Acıya Bismillah!
Ateşe Bismillah!
Gözyaşına Bismillah!
Konuştukça kerem, sustukça verem olmaktır hayat.
Ey kalbin üzerinde titreyen hüzün!
Acıya Bismillah!
Ateşe Bismillah!
Gözyaşına Bismillah!
Mısırlılar, öleceklerini bile bile fakat ölümden korkmadan darbeye karşı direnişe devam ediyor.
Mısır’da önceki gün gerçekleştirilen büyük katliamdan sonra darbe karşıtı gösterilere katılan Mısırlılar, ölmeleri halinde kimliklerinin tespit edilebilmesi için isimlerini vücutlarına yazıyorlar.
Mısır’ın başkenti Kahire’deki Rabiatul Adeviyye Meydanı’ndan her saniye bir göstericinin yaralandığına işaret eden, “gerçek mermi” sözleri duyuluyor. Kalabalık yol vererek, yaralıları taşıyanların hastaneye kadar ulaşmasını sağlıyor. Hastanede müsait olan doktor, göstericilerden getirdikleri yeni yaralıyı, ilk müdahalesi bitmiş hastadan boşalan yatağa koymalarını talep ederek tedavisine başlıyor.
Hastane Müdürü Hişam İbrahim, “Yara… göz… kemik…” diye bağırarak, doktorlara, yaralıların hangi bölgelerine müdahale etmeleri gerektiği konusunda yönlendirmelerde bulunuyor.
Kan, hangi yaralıya ait olduğu belli olmaksızın hastanenin her yerine yayılmış durumda. Başlarından vurulan yaralıların kafalarından, ağızlarından ve burunlarından hava yerine kan akıyor.
Yaralılardan yükselen inlemeler ile Sisi’ye yapılan “Rabbimiz senden intikamını alsın” beddualarına, doktorların, “Buraya acilen tüp lazım”, “Acilen teneffüs borusuna ihtiyacım var” ve “Acil müdahale” çağrıları birbirine karışıyor.
Sahra hastanesi görevlilerinden Yahya Mekkiye, göstericilere yönelik müdahalenin ardından meydanda can pazarı yaşandığını anlatıyor.
Mekkiyye, “Yaralılar, sabah namazdan sonra ilk 3 saat içerisinde getirildi. Hepsi vücutlarına isabet eden gerçek mermilerle yaralanmıştı. Getirilenlerin çoğu, keskin nişancılar tarafından açılan ateşle başlarından vurulmuştu” diyor.
Öte yandan, meydanda kurulu platformdan aralarında gösterileri bitirmeyi hedefleyen provokatörlerin bulunduğuna dair anonslar yapılarak, göstericilere, eylemlerini barışçıl şekilde sürdürmeleri ve kendilerine saldırıda bulunan olursa meydandaki güvenlik görevlilerine bildirmeleri için çağrılar tekrarlanıyor.
Görgü tanıkları, gece boyunca Rabiatul Adeviyye Meydanı yakınındaki meçhul asker anıtının etrafında göstericiler ile güvenlik güçleri arasında çatışmaların devam ettiğini, emniyet güçlerinin göz yaşartıcı gaz ile gerçek mermi kullandığını ifade ediyor.
Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş, az ötede birbiriyle boğuşup duran iki kurt köpeğini izliyorlardı. Köpeklerden biri beyaz, biri siyahtı ve oniki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri kurtköpeğiydi bunlar. Çocuk, kulübeyi korumak için bir köpeğin yeterli olduğunu düşünüyor, dedesinin ikinci köpeğe neden ihtiyacı olduğunu ve renklerinin neden illa da siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık. O merakla, sordu dedesine: Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.
– “Onlar” dedi, “benim için iki simgedir evlat.”
– “Neyin simgesi” diye sordu çocuk.
– “İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.”
Çocuk, sözün burasında; ‘mücadele varsa, kazananı da olmalı’ diye düşündü ve her çocuğa has, bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi:
– “Peki” dedi. “Sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?”
Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa.
– “Hangisi mi evlat? Ben, hangisini daha iyi beslersem!”
Kardeşlerim!
Sizler şu ana kadar herhangi bir partiye ya da kuruluşa katılmadığınız gibi, onların herhangi birisine düşmanca davranmış da değilsiniz. Sizler, Allah’ın Resulü’nden başka bir öndere uymuş değilsiniz; Allah’ın kitabından başka bir yol kabul edip beğenmiş değilsiniz; İslam’dan başka bir amaç da edinmiş değilsiniz.
“Kayzer’in hakkını Kayzer’e, Allah’ın hakkını Allah’a ver’ diye bir öğreti yoktur İslam’ın öğretileri arasında. Aksine İslam’ın öğretileri arasında olan şudur; “Kayzer’in kendisi de Kayzer’e ait olanlar da, bir ve Qahhar olan Allah’ındır”
Kardeşlerim!
Dava hakkında konuşmaya başlamadan önce sizlere şu soruları yöneltmek istiyorum: İnsanlar rahata ersin diye gereği gibi cihad etmeye hazır mısınız? İnsanlar biçsin diye ekmeye hazır mısınız? Son olarak, ümmetiniz hayat bulsun diye ölmeye hazır mısınız?
ŞEHİD İMAM HASAN el-BENNA
Seyyid Kutub’un (Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun) yazdığı şiir…
Kardeşim! Sen parmaklıklar ardında da olsan özgürsün…
Kardeşim! Sen prangalara vurulsan da özgürsün…
Sen Allah’a bağlandığın zaman
Sana kölelerin tuzağı ne zarar verebilir ki!
Kardeşim! Karanlığın (küfrün) ordularını kökten sileceksin
Ve bununla yeryüzünde yeni bir fecir doğacak
Sen ruhunu bu fecrin doğuşuna teslim et
O zaman fecrin bizi uzaktan karşıladığını göreceksin!
***
Kardeşim! Muhakkak ki ellerinden kanlar akmıştır
Ve zillete makhum olmaktan yüz çevirmiştir
Muhakkak ki bir gün o şehadet aşıkları
Ebediyet kanı ile cennete yükselecektir
***
Kardeşim! Sana ne oluyor ki savaştan bıkmışsın
Ve omuzundan silahını atmışsın
Söyle bana! Kim fedakarlık edecek ve yaraları kim saracak
Ve yeniden sancağımızı kim dalgalandıracak
***
Kardeşim! Muhakkak ki ben bugün sarsılmaz dayanağa sahibim
Ve yerlerine dayanmış dağları, kayaları parça parça ederim
Yarın bu silahımla siyonistlere karşı savaşacağım
Ta ki (küfrü) yeryüzünden yok edinceye kadar
***
Ben Rabb ve din için intikam alacağım
Yılmadan rasul ve sünnet üzerine devam edeceğim
Ya dünyayı kuşatacak zafer
Ya da Allah’a sunulacak şehadet!
***
Kesinlikle kardeşim! Ben savaştan yılacak değilim
Silahımı kenara da atacak değilim!
Şayet kardeşim ben ölürsem şehidim
Sen de övülmüş bir zaferle devam edersin
***
Muhakkak ki ben emin bir şekilde
Yıldızlara Rabbi olan Allah’a giden yol üzerindeyim
İster beni affedin, ister cezalandırın
Muhakkak ki ben verilen ahde eminim
***
Kardeşim! Yürü, tereddüt etmeden arkana bakma
Senin yolun kanla boyanmıştır
Oraya buraya aldırış etme
Allah’dan başkasına boyun eğme
***
Kanadı kırık bir kuş değiliz ki
Bundan dolayı zelil görünüp öldürülelim
Adım adım çarpışmaya çağıran
Kanların sesini işitiyorum
***
Kardeşim! Benim üzerime ağlarsan
Benim kabrimi o içten damlalarla ıslatırsan
Ufalanmış kemiklerden kendine meşale olmuştur
Ve ışığıyla yaklaşan zafere doğru ilerle
Mısır’da Muhammed Mursi’ye destek için en güzel duran adamlar.
31 yıl iktidarda kalan diktatör Hüsnü Mübarek’e ses çıkarmayan Mısır ordusu, seçimle gelen Muhammed Mursi’ye 1 yıl dayanabildi. Tezgaha bak!
Sabretmek mi, tahammül etmek mi?
Tahammül etmek, geçen zamana katlanmak mıdır? Ya da sabretmek… Sabır, zamanın geçmesini mi beklemektir?
Mazlum ve zalim… Mazlum, zalime tahammül mü etmeli yoksa sabır mı göstermeli? Peki mazlumun, zalimin zulmüne sessiz kalması, çaresizlikten mi, yoksa sabırdan mıdır? Ya da şöyle: Mazlumun suskunluğu, tahammül edişinden midir zalimin zulmüne?
Bir dosta sordum: Sabır nedir?
Dedi ki dost: Sabır, beklemektir.
Sonra devam etti dost: Yapacaklarının fayda etmediği bir zamanın geçmesini beklemektir, sabır. Sonra yine beklemek… Belki günler, belki aylar, belki de yıllarca beklemek… Sadece beklemek…
Ey dost! Peki ya tahammül nedir?, dedim.
“Tahammül mü? Tahammül zordur. Yapacak hiçbir şey kalmamıştır. Çabanın fayda etmemesi söz konusu değildir, çünkü çaba gösterilemez bir durumdur, tahammül. Yani katlanmaktır, içten içe “ya sabır” çekmek, için için yanmaktır. Yani elin kolun bağlanmasıdır. Gönlün ateşte yanması, ateşe maruz bırakılmasıdır. ”
Dedim ki: Ey dost! Sabır ve tahammül’ün hikmeti nedir, ne katar insan’a?
“Sabır ve tahammül: İnsan’a acı katar, dert katar. Ve hatta gözyaşı katar. Şimdi bunları sana söylerken düşündüm, sabır ve tahammül iyi bir şey midir? Sabretmek için insan sadece bekler, ve bu bekleyiş insan’a sadece acı ve hüzün verir. Tahammül de umutları ve ümitleri alır götürür, ne düş bırakır geride ne de yaşanacak bir hayal. Daha neler götürür neler…”
Sustum, başka bir şey sormadım dost’a. Ve bir gezintiye çıktım aklımın çıkmaz, kuytu sokaklarında. Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü.[*] Döndüm ve O’na sordum: Tahammül değil, bana sadece sabrı anlat, nedir sabır?
“Sabır; kurtuluştur, Hakk’ın tecelli etmesini beklemektir. Sabır, mükafattır, güzel iş yapanların mükafatı. Ve kavuşmadır, Hakk’a vuslat… Sabretmek, vaattir. Sabredenlere O’nun vaadi haktır. Ve sabır olgunluktur. Çünkü buna ancak hayırdan büyük bir pay sahibi olan kavuşturulur.”
Lâl oldum, dile gelemedi düşüncelerim, bir şey de diyemedim zaten. Sonra dost’a döndüm, o da susmuştu. Acı ve hüzünle yutkundu dost.
Sonra yine O’na döndüm, içimi okumuştu; ve şöyle seslendi gönlüme:
“Şimdi sen sabret. Çünkü Allah’ın vaadi mutlaka haktır. Sakın imanı sağlam olmayanlar seni hafifliğe sevketmesinler. [30:60] Başkalarının diyeceklerine sabret, güzellikle onlardan ayrıl. [73:10] O halde güzel bir sabır ile sabret. [70:5] Rabbin için sabret. [74:7]”
~ nasred
Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın adıyla…
1. Andolsun; güneşe ve kuşluk vaktindeki aydınlığına,
2. Güneşi takip ettiğinde Ay’a,
3. Onu açığa çıkarttığında gündüze,
4. Onu örttüğünde geceye,
5. Gökyüzüne ve onu bina edene,
6. Yere ve onu yapıp döşeyene,
7. Nefse ve ona birtakım kabiliyetler verene,
8. Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene andolsun ki,
9. Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir,
10. Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.
11. Semud kavmi azgınlığı yüzünden (Allah’ın elçisini) yalanladı.
12. Onların en bedbahtı (deveyi kesmek için) atıldığında,
13. Allah’ın Resûlü onlara: “Allah’ın devesine ve onun su hakkına dokunmayın!” dedi.
14. Ama onlar, onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun üzerine Rableri günahları sebebiyle onlara büyük bir felâket gönderdi de hepsini helâk etti.
15. (Allah, bu şekilde azap etmenin) âkıbetinden korkacak değil ya!
BU SUREYLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİLGİLER
Adı: Adını, sûrenin ilk kelimesi olan ve “güneş” anlamındaki “şems”ten alır.
Nüzul zamanı: Üslubtan, bu surenin Mekke döneminin başlangıcında nazil olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bu surenin nüzul zamanı, Mekke’de Rasulullah’a muhalefetin şiddetlendiği dönemdedir.
Konu: Sure, iyilik ve kötülük arasındaki farkı anlatmaktadır. İyilik ve kötülük arasındaki farkı anlamamakta ısrar eden insanlar ise kötülüğün sonu ile korkutulmaktadırlar.
Sure konu bakımından ikiye ayrılmıştır. Birinci kısım başlangıçtan 10. ayete kadar devam eder. İkinci kısım da 11. ayetten surenin sonuna kadar sürer. Birinci kısımda üç şey anlatılmıştır: Birincisi, güneş ve ay, gece ve gündüz, yeryüzü ve gökyüzü ve gökyüzünün birbirinden farklı ve birbirine zıt olması gibi iyilik ile kötülük de birbirinden farklıdır. Netice olarak da birbirine zıttır. Bunlar şekil olarak aynı olmadıkları gibi netice itibariyle de aynı olamazlar. İkincisi, Allah (c.c.) insana hisler ve zihnî yetenekler vererek onu bu dünyada tamamen habersiz bırakmamıştır. Fıtrî bir ilham aracılığıyla, şuuraltında bile olsa iyi ile kötü arasındaki farkı anlayabilecek, doğru ve yanlışı, hayır ve şerri birbirinden ayırdedebilecek hissi vermiştir. Üçüncüsü, insanın geleceği Allah’ın ona verdiği irade ve kararı kullanarak iyi ya da kötü eğilimlerden hangisini güçlendirip hangisini bastıracağına bağlıdır.
Eğer iyilik eğilimlerini güçlendirir, takviye ederse ve kötü eğilimlerden de nefsini temizlerse o zaman felah bulacaktır. Bunun tersine eğer nefsinin iyilik eğilimlerini bastırırsa, kötülük eğilimlerini ise serbest bırakır ve güçlendirirse başarısızlığa, hüsrana uğrayacaktır.
İkinci kısımda tarihten bir örnek olarak Semud kavmi verilmiş ve risaletin önemi vurgulanmıştır. Allah (c.c.) her insana ilim ilhamı vermişse de, bu, hidayeti için yeterli olmadığından dünyaya peygamberler gönderilmiştir. İnsan hayır ve şerri yanlış felsefe ve ölçülere göre tayin ederek sapıklığa düştüğü için, Allah (c.c.) onların fıtrî ilhamına destek olmak üzere peygamberler aracılığıyla vahiy göndermiştir. Bunun nedeni, peygamberler insanlara, iyiliğin ve kötülüğün ne olduğunu açıkça göstersinler diyedir. Bunun bir örneği Hz. Salih (a.s) ‘dir. O, Semud kavmi için gönderilmiştir. Ama Semud kavmi kötülüğe o kadar batmıştı ki Hz. Salih’e karşı koyup O’nu yalanlamışlardı. İspat için Hz. Salih’ten bir mucize istemişlerdi. Onların bu taleplerine karşı Allah (c.c.) bir deveyi mucize olarak göndermişti. Ama buna rağmen onlar kötülüklerinden vazgeçmediler ve içlerinden en kötüleri olan birisi bu deveyi öldürdü. Bunun sonucunda da bütün kavim helak edildi.
Semud kıssası anlatılırken hiçbir yerde Kureyş’e hitap edilmemiştir. Yani bu surede Kureyş’e hitaben, “eğer siz Semud kavmi gibi Nebi’yi yalanlarsanız onların sonuna uğrarsınız” denmemiştir. O dönemde Mekke’deki şartlar tıpkı Hz. Salih ve Semud kavminin içinde bulunduğu kötü şartlar gibiydi. Onun için bu şartlarda Semud kavmini kısaca açıklamak yeterliydi. Çünkü Mekke’deki vaziyet, tıpkı tarihteki Semud kavminin işaret edilen şartlarına uyuyordu. (Tefhimü’l-Kur’an, Mevdudi)