16.09.2013
-Nasreddin Hoca-
Efendim okuyanın yüreğinde bir iz bırakır umudu ile…
Ayyaşın biri hanımının düşeceksin bir yerlerde dediğine aldırmadan bulduğu tüm şişeleri kafaya dikermiş. Onu ne ayık gören olmuş, ne cami yolunda bulan. Hayatını bir serkeşliğe harcar dururmuş.
Günün birinde; eve gelmemiş. kadın aramış, taramış sızdığı yerde bulmuş en nihayeti.
Bakmış ruhunu verivermiş olanca ayyaşlığıyla. Üzülmüş kadın, ağlamış.. ne de olsa hayat otağının-ortağı, evinin önemli bir parçasıymış.
Koşmuş ahaliye, yetişin kaldıralım demiş-demişler kılımızı kıpırdatmayız ona…. İmama seslenmiş sonra, demiş imam;” cami yolu bilmezi camiden uğurlayamam.”
Kadın aciz kalmış, bu sefer demiş muhtara:- ne olur baksanız bunada…
hayır cevabı birkez daha tokat olmuş kadına, kanatmış kırık kalbini.
Kadın azimli, demiş ortada kalacak değil ya, kaldırmalı bir usul. Sırtlanmış cesedi, imkanı ölçüsü yıkamış-sarmış kefene gömmeye götürmüş beldenin kabrine..
Muhtar dikilmiş karşısına bu kez ve demiş:
-olmaz gömemezsin bu laşeyi bu yere.Git nereye gömersen göm ama pisletmene burayı bu cesetle, izin vermez bu gönlüm.
Çaresiz kadın, sürümüş günahkar cesedi… şehrin dışına çıkardığında kan ter içindeymiş ki, bir soluk alayım derken düşürüvermiş cesedi.
Uzaktan durumu gören çoban, acımış kadına.. koşmuş bir avaz yardıma.
Demiş kadın: – Allah senden razı olsun efendim, gücüm tükendi, başaramıyacaktım yoksa.
Çoban hikayeyi öğrenince demiş; anlamam bu işlerden ama bişeyler yapayım, gömüverelim bir usul.
Anlamadığı halde, sırf yardımı olsun diye pırpır etmiş yüreği, mırmır etmiş ol-dili bir usul gömüvermiş cesedi.
olay bitti acı kaldı geriye demiş kadın, evinin yolunu tutmuş ama olay bitmemiş yeni başlıyormuş meğer ki…
Birkaç gün içinde imam gelmiş kapıya, ahali ile birlik… demiş, rüyamda beyini gördüm hanım. hali perişan değil, ayyaşın biri ikram bulmaz ki oysa…
İmam sözü sürdürmüş şaşkınlığı büyükmüş;-Cennetlik gibi giyinmiş ikramların arasında hali pürmelali nahoş hiç değil aksine halinden hoşnut idi.
Söyle be-hey hanım! işin aslı ne idi? bilmediğimiz bişey vardı da, haksızlık mı ettik senin ayyaşa ?
Kadın birazda safca başını salladı, dedi:
– Hayır bildiğim bişey yok, göründüğü gibiydi, olsa herhal, önce ben bilirdim.
Konuşmalar bu minval uzamış gitmiş ama sonuç yok imiş. çözememiş hiçbiri, “durumun-aslı-ne?” olayı ortada şimdi.
Gelmiş üzerine konuşmanın beldenin muhtarı aynı rüyayı gördüğünü söylemiş, sorup soruşturup olayın ardını karıştırmış…
Ama nafile olay olduğu gibi,görünenden başka elle tutulur bişey yok ki..
Demiş kadın: – çobana gidelim, o gömerken dedi bişeyler ardı sıra.. belki de biliyordur var ise sırrı günahkar mirasında..
Hep beraber yol almışlar çobana sorup öğrenmek için, lakin sayıp dökmüşler boşa.
Çoban demiş, nereden bileyim ben… varsa bir sırrı, sizdedir o sır, ayyaş aranızdaydı her dem. Ama sen, demişler; mırmır etmişsin ona, ne söyledin de hele belki sır ordadır işte.
Çoban demiş yeniden, ben aciz bir çobanım.. ne okumuş ne yazmış ne de mürekkep yalamışım. İmam olaya soğuk bakınca, kadın taşımış buralara… haline pek acıdım, dedim edeyim yardım, gömelim el birlikte ..lakin çok umutlanma, bilmiyorum hiç dua ne söylerim bilmem üstüne…
O zaman aklıma geldi, dedim dua niyetine:
–Ya Rabbi! buraya misafir gelir, ben ona ikram ederim. Hazırda bişey yoksa, süt sağar içiririm.. Elimden bişey gelmez, yok dilimde hiç dua.. ikram edemeyenim, vekil tayin ettim, gönderiyorum ben Sana…Ya Rab! merhamet eyle, lütfun çok geniş, hazinen bol… bu da benim misafirim gönderdim ol İkramına…..
Sabah namazı alışkanlık mı zorunluluk mu?
Tevhid, Allah’ı birlemektir…
Namaz ise Allah ile birlikte olmaktır.
Namaz tevhidin eyleme geçmiş halidir… Ya da imanın ete kemiğe bürünmesidir…
Namaz, Allah’ı önemsemek ve öncelemektir…
“Allah” merkezli bir yaşamın günlük temrinleridir…
Namaz, ilahi bir gündemdir…
Bu durumda namaz aradan çıkarılacak bir angarya değil, hayatın anlam ve amacıdır… İslam’ın ruhu ve rayihasıdır, namaz…
Evet, namaz ne bir alışkanlık, ne de üstümüzden atmamız gereken bir ağırlıktır… O bir anma, arınma ve adanma ameliyesidir… Görüyoruz ki; namaz yük değil, yüceliktir…
Allah’a yakınlıktır.
Bu bilinçle Rabbe yönelen hiç yüksünür mü?
duvardaki şiirin tamamı;
Yaşasın Konfederasyon Yaşasın kamçılar ve köleler çünkü siyahları sevsem de LINCOLN’in bir yalancı olduğunu biliyorum dengeler adına vuruldu kim vurulduysa çiftçiler, Marlyn Monreo, Bağdat dengeler adına bırakıldım kendimle başbaşa burada, şehremini’de ve bir hallaç pamuğuna dönüşmüş olarak kimim ben nereden gelip nereye gidiyorum
bunun ne önemi var Mossad besliyor kafka’yı ZEN’i Amerika finanse ediyor çünkü hepimizi uyuşturup ortadoğu’yu ateşe vermek istiyorlar ikilem, üçlem ve dörtlemler alternatif çöplüğüne döndü üçüncü dünyanın beyinleri “Hiç Akletmez misiniz?” “Hayır etmeyiz…” felsefenin soysuz çarkına teslim ederiz ayetleri öyle büyüttük öyle büyüttük ki felsefeyi eylemide aldı içine ve ateşler içinde,Bağdat’ın orta yerinde çırılçıplak kaldık işte dengeler adına silahsız dengeler adına şahsiyetsiz miskin, geveze, entellektüel dengeler adına vurmadı bizi kim vuramadıysa dengeler adına şair yaptılar bizi Hakan Albayrak
Radikal Yorumcu – Şubat 2011
… Nehrin kenarında hayvanlarını otlatan birkaç çocuk bizi gördü. Koşup yanımıza geldiler. Bizden yaşça büyüktüler. Ellerinde sopaları, bizi dövecek gibi duruyorlardı. Ama galiba acıdılar, yorgun ve de korkmuş halimizi görünce. Meraklı gözlerle bizi süzüyorlardı. Türkçe bir şeyler söylediler. Anlamadık. Biz de (Kürtçe) Erciş’e gideceğimizi söyledik. Onlar anlamadılar. Birinin elinde bizim oralarda “destenan” dediğimiz, ara ara bir parça koparıp yediği bir tandır ekmeği vardı. Gözümü ekmekten alamıyordum. Çocuk fark etti. Yarısını kesip bize verdi. Aç susuz yaklaşık 10 km yol yürümüştük. Bu, Türk’le, Türkçeyle ilk karşılaşmamdı. Bana yabancıydı. Ama Türkçe konuşan Ercişli çocuk, ekmeğini benimle paylaşan biri olarak kazındı belleğime…
…Halepçe katliamının üzerinden birkaç ay geçmişti. İstanbul Sultanahmet meydanında bir grup Kürt genci oturma eylemi yapıyorlardı. Etraflarını polis sarmıştı. Ben de İslamcı bir Türk arkadaşımla oradan geçiyordum. Merak ettik oturanları bir süre izledik. İçlerinde ikimizin de tanıdığı İslamcı bir Kürt genci vardı. Arkadaşım şaşırmıştı (aslında ben de). Arkadaşım biraz şaka yollu “senin ne işin var orda?” dedi. Çoğunluk solcu olduğu için. Oturma eylemine katılan İslamcı Kürt, “Sen neden burada değilsin?!” dedi. Bu sözü bir Kürt olarak bana değil de Türk olan arkadaşıma demesi manidardı…
Türkler ve Kürtler ilk tanıştıkları günden bu yana ekmeklerini paylaştılar. En acılı günlerinde sımsıcak yüreklerini yanı başlarında buldular. Modern zamanların kader kardeşliğimizi bozan parantezini kapatmanın zamanı gelmedi mi?
Artık her Müslümanın amacını bilmesi yönünü belirlemesi ve amacına ulaşması için ciddiyetle çalışması gereken vakit gelmiştir. Gaflet, altadıcı hayaller, dalgın kalpler, körü körüne bağlılık her bağıranın peşinden gitmek gibi şu önemsenmeyen hasletler, müminlerin yolu değildir.
Hasan El Benna…
Bir gözyaşı düşer toprağa,
Toprak anlar da insanı,
İnsan anlamaz insanı…
Ölüm gelir ve toparlar dağıttığımız her ne varsa…
Rabbim bizi güzel insanlarla karşılaştır dostlarınla aynı yolda yürüt, senin razı olduğun topluluklarda senin razı olduğun hareketleri yaptır, senin razı olduğun insanlarla razı olduğun bir hayat nasib eyle..
Ömrümüzü senin yolunda harcayabilmemizi nasib et.
Rabbim vaktimizi naktimizi ne yolda harcamamız gerektiğini bize göster biz aciziz anlamıyoruz, bilemiyoruz.
Rabbim ellerimizden tut.
İnsanlara fayda sağlayabilen hayırlı kullarından olabilmemizi nasib et.
Bize kapılar aç hayırlı olana ulaştır Allah’ım.
Senin gücün her şeye kadir sen bizleri nefislerimizle bir saniyeliğine bile baş başa bırakma…
Güzel insanları güzel insanlarla buluştur inşallah..